Çocukken başladım birşeyler karalamaya. Hiç birşey beni mutlu etmiyordu. Yazdıkça kalem küçülüyor ben ise büyüyordum. Hiç durmadan usanmadan yazdım hep. Yazdığım şeyler değişsede yazma tutkum hiç değişmedi. Lisedeydim artık uslanmaz bir gençtim. Hayatıma şekil vermem için önümde üç saatlik bir sınav vardı. Ben ise ne olacağıma bile karar vermemiştim. Çok iyi bir puan aldım. Babam tıp, eczacılık hayalleri kuruyor. Amcam kendi gibi harbiyeli olmamı istiyor. Kimse benim ne istediğimi sormuyor bile. Ben kararımı vermiştim senarist olacaktım.
Dramatik yazarlık bölümünü kazanmıştım. Babamın dayağını, etraftakilerin salak diye alay etmesini hiç unutmadım. Hayallerim vardı benim hiç birşey engel olamazdı. Bölümü iyi bir dereceyle bitirdim. Artık iş arama zamanı gelmişti. Ama hiç birşey umduğum gibi değildi. Yapımcılara ulaşmak uzaya çıkmaktan daha zordu. Hep beğendiler yazdıklarımı, yazmaya devam et dediler hep. O zaman benim senaryolarım neden çekilmedi? Sanat önemli değildi çünkü. Tanınmış senaristlerle çalışmak riski azaltmaktı. Parası olan, senaryodan anlamayan insanların sektörüydü Türk sineması. Altı ay hayalimin önündeki duvarlara çarparak geçti. Dinlenmek için Avrupa'ya tatile gittim. Bir cafe'de oturmuş bu yaşadıklarımı senaryoya döküyordum. Yaşlı denebilecek bir adam yanıma geldi. Bilgisayara bakarak senaryo mu bu dedi. Evet dedim. Yanıma oturdu. Nereli olduğumdan, yaşadıklarımdan bahsettim biraz. Son yazdığım senaryoyu dilim döndüğünce tercüme ettim. Beğendiğini söyledi. Bir kart uzatıp, beni ararsan sevinirim dedi ve uzaklaştı. Kartta ismi ve NYFA (New York Film Akademisi) yazıyordu. Çok şaşırmıştım bir yandanda içim içime sığmıyordu. Dünyanın en iyi sinema okulundan biri yazdıklarımı beğenmişti. Ertesi gün aradım kendisini NYFA'sinde eğitim alabileceğimi söylüyordu. Benim okul ücretini ödeyecek gücüm olmadığından bahsettim. Burs ayarlayabileceği söyledi. Çok zor olsada vize işlemlerimi halledip okula kayıt oldum.
O adam okulda benim hocamdı. Senaryo yazarlığı eğitimini bitirdim. Teşekkür etmek için odasına girdim. Telefonda konuşuyordu eliyle oturmamı işaret etti. Konuşması bitince teşekkür ettim. Bundan sonra ne yapacağımı sordu ? Boynumu büküp Türkiye'ye dönüp iş arayacağımı söyledim. Gülümseyerek; ülkende bu okulun diplomasıyla çalışamayacağın yer yok. Herkes peşinden koşacaktır. Sizin ülkenizde işten çok işi yapan önemlidir. Burda senin ülkenden gelip parayla eğitim alan ama aslında yazdıkları beş para etmez insanlar var. Türkiye'de el üstünde tutuluyorlar. Senin gibi bir yeteneği benden önce fark edemedikleri için çok şanslıyım. Biraz önce telefonda bir film şirketiyle konuştum. Seni işe almak istiyorlar. Ne dersin ? dedi. Olur olur diyebildim kısık bir sesle. Hollywood'ta çok ünlü bir şirkette çalışıyorum şu anda. Türkiyede alamayacağım kadar yüksek bir maaş alıyorum. Senaryo yazmıyor, senaryo seçiyorum. Şimdi bana gülenler, iş vermeyenler benim peşimde koşuyor. Geldiğim yeri hiç unutmadım. Benim yaşadıklarımı yaşayan ve benim kadar şanslı olmayan genç arkadaşlarım var biliyorum. Elimden geldiği kadar onlara burs sağlıyorum. Eserlerini tescil ettirip şirketlere gösteriyorum. Yılmadan, yıkılmadan yazmaları için ne gerekiyorsa yapmaya devam edeceğim. Türkiyedeki yapımcılar genç senarist yetişmiyor diyor? Kaç tanesine şans verdiniz ? Hollywood'ta şirketlere gönderilen senaryoları okumak ve değerlendirmek için her şirketin bir ekibi var. Türkiyede okumaya tenezzül bile etmiyorlar. İşte bu yüzden Türk sineması, Amerikan sinemasının 50 yıl arkasından gelmeye devam edecek.