Birazdan okuyacağınız makale öykü yazmak konusunda istekli ve girişken olsun-olmasın herkesin yararlanabileceği bir içeriğe sahiptir. Öykü yazmaya (ve hatta okumaya) başlamadan önce okunmuş olması yazar ve okuyucuya doğru anlamda rehberlik edecek ve yazma/okuma deneyimini daha faydalı kılacak niteliktedir.
Öykü Mü Hikâye Mi Yoksa Roman Mı?
Öykünün nasıl yazıldığını konuşmadan önce öyküyü kısaca tanıtarak başlayalım. Öykü (İngilizce adıyla Short Story) 17. Yüzyıldan bu yana gelen hikâye anlatıcılığının yazıya dökülmüş halidir. Bir olay veya durum öykülendirme (story telling) adı verilen metotla – yani olay veya durumun karakterler üzerinden anlatılmasıyla okuyucuya aktarılır. İkisi de öykülendirme metoduna dayanıyor olsa da öykü ve roman farklı türlerdir. Sanıldığının aksine bu farkı yaratan en belirleyici özellik uzunluk farkı değil, anlatılan hikâye sayısıdır. Romanda birden fazla hikâye anlatılırken, öykü tek bir hikâyeyi anlatmayı amaçlar. Örneğin üç yüz sayfa uzunluğunda ama tek bir hikâyeyi anlatan öykü görmek nadir de olsa muhtemeldir. Diğer bir yandan öykü bir edebi türdür ve hikâye ile aynı şey değildir. Diğer bir deyişle hikâye öykünün içeriğidir (Gülsoy, 2009). Aynı hikâye sözlü anlatıldığı takdirde öykü olmaktan çıkar. Fakat edebiyat kuramcıları diğer birçok kavram ve kural konusunda ayrıştığı gibi öykü ve roman ve hikâyenin tanımı ve sınırları konusunda da ayrışırlar. Yukarıda belirttiğim ayrımlara katılmayan edebiyat kuramcılarına rastlamak da mümkündür.
Yazar Mı Okuyucu Mu Yoksa Her İkisi Birden Mi?
Çoğu yazar ve edebiyat sevdalısı iyi bir okuyucu olmadan yazar olunmayacağını savunur. Bu görüşe karşı çıkan, bir anlamda post modern yazarlar da mevcuttur. Bu kişiler yazarın daha önce yazılmış eserleri çok iyi ve çok sayıda okumuş olmasının yaratıcılığı kısıtlayacağını ve üretilecek olan eserleri yönlendireceğini söyler. Bu tartışmanın haklı ve haksız tarafı yoktur. Bu noktada önemli olan yazarın kendi tarzını tanıması, farkında olması ve kullanmasıdır.
Yaratıcılığın Yaratıcı Yazarlıktaki Rolü
“Yazar olmanın ön şartı çok ve iyi okumak mı?” sorusunun cevabını yaratıcılık kavramında aramalıyız. Yaratıcılığın temelinde birbiriyle ilgisiz görünen iki nesne, durum veya kişinin arasında benzerlik bulabilmek yatar. Örneğin daha önceden bir başkası tarafından yazılmış bir eseri okurken ( başka bir zamanda ve başka bir coğrafyada yazılmış dahi olabilir) kendi fikirleriniz arasında benzerlik kurabiliyor ve bunu da yazarak ifade edebiliyorsanız yaratıcı yazar olmuşsunuz demektir.
Yaratıcı Yazarlık Nedir?
Yaratma eyleminin insanlığın başlangıcından bu yana kişilerin kendisini ve dünyayı tanımasında ve algılamasında katalizör görevi gördüğü bilinmektedir (Günel, 2006). Yaratıcı Yazarlık ise kelime tanımı olarak yaratılan kurgusal bir dünyanın yazıya (ve yazarlığa) aktarılmış hali olarak tanımlanabilir. Bir başka deyişle yaratıcı yazarlık bir sanatsal formdur. Üretilen ve dünyayı (veya yaşamı) taklit eden sanatın yazıya dökülmüş formudur. Bu tanımına göre yaratıcı yazar olabilmek için illa ki öykü yazmak veya öykülendirme metodunu kullanmak şart değildir. Fakat günümüz jargonunda yaratıcı yazarlık deyince akla ilk olarak öykü ardından da roman yazarlığı gelmektedir. Şiir, mani veya herhangi bir türün sınıfına dahil olmayan yazılı sanatsal eserler de yaratıcı yazarlık kapsamında olmaktadır.
Her ne kadar Doğu dünyası çok kıymetli yazarlar yetiştirmiş olsa da Yaratıcı Yazarlık (İngilizce adıyla Creative Writing) batıda doğmuş bir disiplindir (Günel, 2006). Disiplin olarak Yaratıcı Yazarlık’tan kasıt yaratıcı yazarlığı sistematik bir akademik disiplin olarak görmektir (Biricik, 2013). Bu disiplin Türkiye’de yeni yeni tanınmaya başlamış olsa da Yaratıcı Yazarlık konusundaki Türkçe kaynaklar kısıtlıdır (Bolat, 2005).
Öykü Nasıl Yazılır?
Öykü geleneği her ne kadar Türk Edebiyatı’nda olsa da (Güneli, 2006), Yaratıcı Yazarlık Batılı bir disiplin olduğundan (Bolat, 2005) bu konudaki edebiyat kuramları Batılı düşünürlerin sistemine göre kurulmuştur. Aynı şekilde bu sistematik yaklaşım Yaratıcı Yazarlığı duyguların kâğıda yansıması olarak değil düşüncenin, muhasebenin ve titiz bir çalışmanın ürünü olarak görmektedir. Bu alanın Türkiye’de önemli gelen isimlerinden Semih Gümüş’ün de dediği gibi “Öykü duygularla değil, mantıkla yazılır.”
Aynı mantığa göre yaratıcı yazarlıkta ilham gelmesi için günlerce beklemeye gerek yoktur. İlham ancak yaratıcılıkla gelir ve yaratıcılığı tetiklemek için (yukarıdaki yaratıcılık tanımına bakınız lütfen)başka eserleri incelemek faydalı olacaktır. Başka eserler incelendiğinde kişi kendi sahip olduğu potansiyeli benzer ve farklılıklardan yola çıkarak daha rahat açığa çıkarabilir. Yaratmak için zihnimizi fikirlerle beslemek zorundayız ve fikre en rahat ulaşılabilecek yok okumaktan geçer.
Öykü yazma sürecinin yazar tarafından sancılı geçmemesi için öykünün önceden planlanması gerekir. Fakat yazmak bir serüvendir (Gümüş) ve yazar yazma yolcuğu esnasında planından sapmaktadır. Önemli olan yazarken kaybolduğunda tutunacak dalı bulmaktır. Planın görevi tam olarak budur. Plan bir iskelettir ve karakterler, olay örgüsü, zaman-mekan hakkında yazarı yönlendirir. Bu plan çerçevesinde yazar saptığı patikalardan ana yola ulaşır.
Yazmak için Ortam Yaratmak
Değerli İngiliz yazar Virgina Woolf’un “Kendine Ait Bir Oda” isimli eserinde meşhur bir sözü vardır. Yazmak için yazarın kendine ait bir odasının olmasını söyler. Yazarın bir odası olması elbette ki şart değildir ama yazmak için rahat hissettiği alanı bulması şarttır. Bu alan bir kahve evi, mutfaktaki küçük masa veya pencere önü bir koltuk dahi olabilir.
Kaynakça
Biricik, D. (2013). Yaratıcı Yazarın Rehberi : Yazarlık Eğitimi Neden Gereklidir.
Bolat, S. (Haz.). (2005).Öykü Yazma Teknikleri. İstanbul: Varlık Yayınları.
Gülsoy, M. (2009). Büyübozumu: Yaratıcı Yazarlık. Baskı, İstanbul: Can Yayınları.
Gümüş, S. Okuryazar.tv söyleşi.
Günel, B. (2006). Yaratıcı yazarlık ve günümüz Türk öyküsü. Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi 46, 2 (2006) 61-86.
Woolf, A. V. S., & Öncü, S. (1987). Kendine ait bir oda. Afa.